Yerel seçimlerde görev alacaklar mutlaka okumalı

0

Türk siyasetinin yakından tanıdığı, yerel ve ulusal çalışmaları ile iz bırakmış, 1984-1989 Bakırköy Belediye Başkanı ve 19. Dönem İstanbul Milletvekili Dr. Kemal Naci Ekşi yaklaşan yerel seçimler ve adaylar hakkındaki düşüncelerini ON2AY Gazetesi okuyucuları için özel kaleme aldı.

Naci Ekşi Naci Ekşi

YEREL SEÇİMLER ve ADAYLAR HAKKINDA DÜŞÜNCELER

Ülkemizde yaklaşık 7 ay sonra yerel seçimler yapılacak. Seçimlere katılacak partiler şimdiden bu seçimlere hazırlanmak durumundalar. Eski bir belediye başkanı, eski bir siyasetçi ve deneyimli bir idareci olarak duygu ve düşüncelerimi paylaşmak istiyorum; ve tüm kalbimle geçmişi, tarih ile kültür ile sosyal ve siyasal olaylarla dolu olan bu kutsal şehre,  İstanbul’a yakışır bir başkan seçilsin istiyorum.

Öyle görünüyor ki İstanbul bir dönüm noktasındadır: çünkü tüm güzelliğini, parlaklığını, çekiciliğini, tarihi değerlerini  yitirmenin, ülkemin, tüm İslam aleminin, hatta insanlığın ümitlerini karartmanın eşiğindedir. Çok açık olarak söylüyorum: İstanbul’un kişiliğini yitirmesi Türk ulusunun bir kimlik sorunudur.

Tarih bir yönüyle toplumların hafızasıdır; şehirler ise bu hafızayı taşırlar. Demem o ki, insanlar unutur ama şehirler unutmazlar: İstanbul çağların hafızasıdır. Bu şehirde yaşayanlar aslında tarihin derinliklerinde yaşarlar.

Fatih İstabul’u fethetmekte kalmamış, ona camileriyle, han ve hamamlarıyla yeni bir kimlik kazandırmıştır. Cumhuriyet dönemi de bu kimliği devam ettirmiştir. Ama şimdi bu nazlı, bu kadim şehir, benliğini ve kimliğini yitirmek üzeredir. Şehire bakan bir insan, kocaman binalar, yollar, köprüler, tüneller görür; ama ne yazık ki sadece Türk ulusunun değil tüm insanlığın kültürel ve tarihi başkentini artık göremez, onu soluyamaz, hissedemez. Çünkü İstanbul bütünüyle yok olmak, kimliğini yitirmek üzeredir. Amacım işte bu acıyı sizlere hissetirmektir; ancak bu sayede siz seçmenler ve gelecek belediye başkanıyla sorunlar aşılabilir ve acı  dindirilebilir.  

Tarih, tarih kitaplarından öğrenilir; Ama okumasını bilene şehir, bunu kendi diliyle gösterir ve yaşatarak öğretir. Bunun temel koşulu, şehrin kendini anlattığı bu dili öğrenmektir. İnanıyorum ki bu dil İstanbul’da yaşayanların kısmen bilincinde kısmen de  bilinçaltında bir yerlerde durmaktadır; ve yürekten arzu ediyorum ki istanbullu seçmen, eşi emsali olmayan bu kitabı okuyabilecek ve onarabilecek  bir belediye başkanına teslim edecektir. Amacım bu kitabın nasıl onarılabileceğini şimdi birlikte düşünmek, sizlerin sağduyusunu deneyimli bir yönetici olarak dile getirebilmektir.

Şu soruyu sorarak başlayım: Bu şehir özellikle tarihi ve kültürel  kimliğini yitirirse ne olur? Elbette böyle bir deprem sonucunda, geçmişin izini geleceğe aktaracak şehir yok olur ve dolayısıyla da tarih bilinci olan nesiller artık yetişmez olur; daha da kötüsü, yok olan  geçmişi ne yazdık ki birileri  yeniden yazmaya girişir.

İstanbul, bilindiği gibi Doğu Roma İmparatorluğu olarak kurulmuştur. Fatih, istilalardan yıpranan ve giderek yok olmaya başlayan bu şehre yeni bir kimlik kazandırarak onu kurtarmıştır. Cumhuriyet dönemi geçmişe son derece saygılı bir mimari anlayışla bu kimliği devam ettirmiştir. İstanbul’a en büyük iyiliği de başkenti Ankara’ya taşıyarak yapmıştır. Bu sayede İstanbul; siyasetin, ticaret ve finans çevrelerinin ihtiyaçları doğrultusunda bozulmaktan kurtulmuştur; çünkü o bir kültür şehri, hatta bu anlamda bir kültür başkentidir. Evet, bugün İstabul ülkemizin özellikle ticaretinin ve turizminin kalbinin attığı yerdir; bunu da Cumhuriyetin kurucuları sayesinde siyasetin yıkıcı etkilerinden  uzak kalmakla sağlamıştır.

Bu noktada çok somut bir önerim var: henüz vakit varken belediye başkanlığına aday partiler, İstanbul’a ilişkin bir plan ortaya koysunlar; böylece seçilecek belediye başkanına oy verecek seçmeni de, İstanbul’u koruma sürecine dahil edebilirler. Siyasi partiler, şehrin geleceğini belirleyecek ilkeleri ve aday belediye başkanının sahip olması gereken özellikleri seçmenle paylaşmak zorunda kalırlar. Bu sayede de İstanbul’a sahip çıkmak, dünyadaki bütün kentlerden çok farklı ve ayrıcalıklı bir konumda bulunan kültürümüzün taşıyıcısı, her bir taşı değerli bu şehri kurtarmak mümkün olur.

Bu noktada benim ilk önerim, şehrin denetim dışı büyümesini önleyecek planların öncelikle  yapılmasıdır. Yapılan köprü, tünel ve yollar ilk aşamada ulaşımı (geçici olarak) rahatlatmakta ama getirdiği olanaklar şehrin denetimsiz ve tahripkar bir şekilde, hem de geri dönülemez bir şekilde büyütmesine zemin hazırlamaktadır. Bir hekim olarak söylüyorum: bu aynı zamanda tıpkı kanserojen hücrelerin artmasına olanak veren besini temin etmek anlamına gelmektedir. Ulaşım, şehrin tarihi dokusu korunarak planlanmalıdır. Rant belası açık bir şekilde tanımlanmalı, ulaşım planlaması da bu tanıma göre yapılarak  kamuoyu ile paylaşılmalıdır.

“Gelecek yüzyıl Türkiye’nindir!” Çok güzel bir slogan. Ama sorarım; Türklerin yurtdışına göçü sürerken bu kadar mülteci ile bu slogan inandırıcı olabilir mi? Elbette bu konu belediyenin sorumluluklarını fazlasıyla aşmaktadır; ama  dışında da değildir. Mültecileri sorumsuzca bu denli kabul eden, ülkemizin tarihi, milli ve kültürel değerlerini hiçe sayan bir politik tercih ile sözkonusu slogan bağdaşır mı? Bu anlayışa sahip siyasi bir görüşün temsilcisi bir belediye başkanı acaba  İstanbul’u yok olmaktan kurtarabilir mi? İstanbul’u yönetmeye aday kişi (ve eğer varsa mensubu siyasi parti) bu konudaki görüşünü açık ve net olarak kamu oyu ile paylaşmalıdır.

İstanbul’u siyasi çekişmelerin, tercihlerin, hatta kavgaların dışında tutmanın bir vatan borcu, bir ibadet, tarihimize ve kültürümüze karşı bir sorumluluk olduğuna inanıyorum. Belediye başkanı seçimine girecek tüm siyasi partileri özellikle tarihi, kültürel, ekonomik ve sosyal içerikli planlarını yapmaya ve onu bir namus borcu olarak uygulayacağına söz vermeye davet ediyorum.

Sorunların çözümümde şu iki temel yöntemi kullanmak kaçınılmazdır. İlki sorunları tespit etmek, ikincisi bu sorunların çözümü için planlar yapmaktır. Plan yapmak, sorunların çözümünde bilimsel yaklaşımın ve akılcı düşünüşün gereğidir. Böylece hatanın ve eksikliğin tespiti ve giderilmesi mümkün olur.

Bir plan dahilinde hareket etmenin özelliği ve aslında üstünlüğü, bireysel çıkarların da en aza indirgenmesine olanak vermesidir. Bu sayede ülkemizin son derece kaliteli insan gücü olumlu bir yönde kullanılabilir. İstanbul’u yürekten seven, tarihi ve kültürel değerlerini bilerek sahip çıkan çoğunluğun, böyle bir plana da oylarıyla sahip çıkacağından ve yürütülmesine katkı sağlayacağından eminim. Yeterki seçime girecek partinin veya bağımsız adayın önceden hazırlanmış bir planı olsun!

Böyle bir planın yapı taşlarının başında, yukarıda işaret ettiğim gibi nüfus artışının kontrol edilmesi gelmektedir.  Depreme karşı en iyi korunma,  nüfus artışının kontrol edilmesidir. Son zamanlarda moda olan ve hızla bir rant kapısı haline gelen, adına “kentsel dönüşüm” denilen ama aslında “kentsel yıkım”a doğru giden süreci çok sıkı bir şekilde denetlemek ve kurala bağlanmak kaçınılmazdır.

Herşeyden önce “kentsel dönüşüm” deyimi bence bir sevgisizliği, duyarsızlığı, hatta tarihe karşı işlenen bir suçu ifade etmektedir. İstanbul’u değiştirmek kimsenin haddi olmamalıdır; hele bunu rant haline getirmek öncelikle Fatih’e ihanet etmektir. Fatih bile İstanbul’u Bizans karakterini bozmadan değiştirmiş, Cumhuriyet dönemi her ikisine de saygılı davranmıştır. Kentsel dönüşüm  masum bir ifade olmayıp acaba özellikle ve kötü niyetle seçilmiş bir deyim midir? Sadece bu deyim bile İstanbul’da yaşayanların bu kentin tarihine ne derece duyarsızlaştığının/duyarsızlaştırıldığının bir göstergesidir. Endişelerimden birisi de, bu kavramın, açılması çok haklı büyük tartışmalar yaratan “kanal projesi”nin fikri alt yapısını oluşturmasıdır.  “Kentsel dönüşüm” korkarım “kentsel yokoluş”a sebep olacaktır. İstanbul sadece burada doğmuş olanların değil, hatta  burada yaşayanların da değil, ülkemin tüm bireylerinin sahip çıkması gereken bir kutsal bir yerdir. Öyle görünüyor ki bu gibi kavramlar, fethi müjdelenen konutanın, yani Fatih’in eserinin tüm İslam dünyasında bıraktığı izin silinmesiyle sonuçlanacaktır. Çünkü tarihi bir kent, tarihini  yitirecek ve tarihsiz kalacaktır.

Yukarıda işaret ettiğim ilkeler hep İstabulumuzun kimliğini korumaya yönelik koşulların ifadesiydi. Bu koşulları birer sorumluluk anayasası gibi düşünmek de mümkündür. Unutulmamalı ki İstanbul herhangi bir kent değildir, yöneticisi de herhangi sıradan bir kişi olamaz. Böyle bir kişinin, yukarıda sıraladığım koşullara ek olarak, tarih bilincine sahip son derece donanımlı ve kültürlü olması kaçınılmazdır. Hiç unutulmaması gereken bir husus, İstanbul’un Türklerin eline geçmesini hala hazmedemeyen kesimlerin olduğudur. Dolayısıyla seçilecek belediye başkanı aynı zamanda tarihin koruyuculuğunu üstlenecek bir komutan olacaktır. O, “kentsel yenilenme” kavramı altında şehrin kimliğini yitirmesine, rant baskısına, yabancıların bu şehri işgaline karşı koyabilecek bir komutan olmalıdır.

 Bu kültürün bir ferdi ve oldukça deneyimli  bir ferdi olarak, aday belediye başkanının şu aşağıda belirttiğim özellikleri ayrıca  taşımasına büyük önem veriyorum. Bu özellikler elbette bana aittir, yani özneldirler; fakat çeşitli deneyimlerin bir özeti, onların adeta damıtılmış halidirler. Eski bir yönetici olarak, onların İstanbul’u yönetecek kişide bulunmasının kaçınılmaz olduğuna inanıyorum. Öte yandan bu özelliklerin tek başına yeterli olmayacağını da biliyorum. Çünkü ne kadar donanımlı olursa olsun hiçbir yöneticinin (öncellikle şehircilik uzmanlarının, sosyolog, tarihçi, filozoflardan oluşacak bir kadronun yapacağı yukarıda işaret ettiğim planlama olmadan) doğru karar verebilmesi mümkün değildir.

Komutanın savaşı kazanabilmesi için, kültürel açıdan donanımlı olmanın dışında aşağıdaki temel değerleri de  taşıması  kaçınılmazdır. Bu özelliklere sahip olmayan İstanbul Belediye Başkan adayına sözüm, bu sevdadan vazgeçmesidir.

Sorun bunlarla da bitmemektedir: belediyecilik bir hizmet makamıdır; hizmetkârların hizmetkârlığının yapılmasını  gerektiren bir hizmet makamıdır. Bu noktada da yine somut bir öneride bulunmak istiyorum: Belediye olarak bir “İstanbul’a hizmet sertifikası” ihdas edilmelidir. Tüm üniversiteler, kamu ve özel sektör kurum ve kuruluşları İstanbul’daki kültür, sanat, bilim ve spor etkinliklerine katkıları ölçüsünde bu sertifikaya sahip olabilmelidiler. Belediye bu sertifikası olan kurumlara  destek olmalı ve özel hizmet sağlamalıdır. Bütün bunların İstanbul’a özgü koşulların getirdiği yükümlülükler olarak  kabul edilmelidir; bu koşulların başına da  belediyenin temel görevinin hizmet olduğu yazılmalıdır.  

Bir belediye başkan adayından benim şahsen beklentim, bir “Sosyal Belediye” tanımı yapmasıdır. Bu tanımın içinde “kültürel belediye”, “geçmişine sahip çıkan, geleceğini planlayan belediye”, “kaynaklarını değerlendiren, kaynak yaratan, üreten ve üretime destek veren belediye”, “yeşili koruyan ve spora çok ciddi olarak eğilen belediye” kavramlarına birer alt başlık olarak öncelikle yer vermeli ve onların içeriklerini kamuyla paylaşmalıdır.

Gelecek  seçimde bazı gerçekleri dikkate almak zorundayız. Bu gerçeklerin başında  1983 yılından beri genel seçimi kazanan partinin genel seçimden kısa bir süre sonra yapılan yerel seçimlere avantajlı girmesi yer alır.

Kasım 1983 Genel Seçimini kazanan Özal liderliğindeki Anavatan Partisi, genel seçimi ve Özal’ın estirdiği rüzgarla neredeyse bütün şehirlerde yerel seçimleri de kazandı. O dönemde fazla tanınırlığım olmamasına rağmen Bakırköy Belediye Başkanı seçilerek ben de kazanan adaylardan biri oldum. Bedrettin Dalan İstanbul Büyükşehir belediye başkanı seçilirken İstanbul’un tüm ilçelerinde de belediye başkanlığını yine ANAP’ın adayları kazandı. Ankara, İzmir, Adana, Antalya başta olmak üzere birçok şehri ve ilçelerinin tamamını ANAP kazandı.

Fakat 1989 seçimlerinde süreç ANAP’ın aleyhine işledi. 1987 genel seçimlerinde Özal oy kaybına uğradı ve 1989 yerel seçimlerinde neredeyse tüm belediye başkanlıklarını SHP kazandı.

Tarih bir kere daha tekerrür etti ve 2002 genel seçimlerini kazanan AKP, 2004 yerel seçimlerinden büyük bir başarıyla çıktı. İstanbul’da Kadir Topbaş, Ankara’da Melih Gökçek belediye başkanı oldu.

2024 yılında yapılacak yerel seçimlere muhalefet böyle bir dezavantajla girecek. Fakat bugünkü ekonomik olumsuzluklar, 1989 seçimlerinde olduğu gibi muhalefet partileri için bir avantaj sağlayabilir. Buna bir de yukarıda işaret etmiş olduğum hususlarda yapılacak çalışmalarla seçmenin kalbi kazanabilir.

Muhalefet partilerinin hedefi olabildiğince çok belediye kazanmak, partilerini güçlendirmek, seçmenlerine umut vermek ve geniş tabanlı bir ittifak yaratmak en rasyonel çözüm olacaktır. Muhalefet partileri seçimleri kazanmayı öncelikli bir hedef olarak belirlemez, gücünü tartmaya çalışır, seçmenini konsolide etmeyi yeterli görürse ne yazık ki bu partilerin birçoğu tarihe karışırlar.

Üst politikada alınması gereken  stratejik kararlar dışında, taktiksel olarak önem arz eden aday tespitinde de dikkatli olunması kaçınılmazdır. Hem partilerin hem de adayların teorik ve pratik düzlemde birikimi, temel bazı  nitelikleri; hatta bunlardan daha da önemlisi, vatandaşı sarsacak ve saracak bir felsefesi olmalıdır.

Felsefi temel olmadan tutarlı ve başarılı olunması mümkün değildir. Bu bağlamda sahip olunması gereken belediyecilik anlayışını yukarıda belirtmeye çalıştım. Bir belediye başkan adayının kimliği konusundaki önerilerimi de şöyle özetleyebilirim:

Adayınöncelikle “Belediye nedir? Belediyecilik nedir? Kimler Belediyeci olmalıdır?” sorularına verilecek cevapları olmalıdır.

Belediye başkanının, “beşikten mezara hizmetin anlamını, bu hizmetler nasıl yapılacağını” bilmesi, üzerinde düşünmüş olması gerekir.

“Hangi duygularla insan belediyeci olmak ister?” sorusuna net cevap verebilmelidir.

Aday; belediyecilikte sevginin, dürüstlüğün, çalışkanlığın, verici ve sabırlı olmanın gerekli koşul olduğunun bilincinde olmalıdır.

Hak ve çıkar arasındaki ayrımı yapabilmek, fırsatları bu ayrım çerçevesinde değerlendirebilmek bir aday için son derece önemlidir. Bu süreçte haklının korunması, haksıza engel olunması ayrı bir beceri gerektirir.

Bir başkan adayı kararlarında ve tercihlerinde inancını değil, nesnel doğruları kendine rehber edinmelidir; başkanlık kayıtsız ve şartsız hizmet makamıdır ve burada nesnel doğrulara göre adaletle hareket etmek kaçınılmazdır.

Yerel seçimlerde aday gösterilecek kişilerden bu soruların yanıtlarını içtenlikle ve tatmin edici bir şekilde verebilecek bir felsefeye mutlaka sahip olmaları beklenir. Bu felsefeye dürüstlük, halka sevgiyle bağlılık, adil olmak, cesurluk, kararlılık, çalışkanlık, akılcılık, özgüvenlilik gibi meziyetler eşlik etmelidir.

Başkan adayları seçmene şu konularda olumlu mesajlar verebilecek nitelikler taşımalıdır: adayın yüreğindeki sevgi herkesi alabilecek kadar büyük olmalıdır. İnandırıcı, sözüne güvenilir bir kişiliğe sahip olması gerekir.  Bir başkan, kimin ne gibi yardıma ihtiyacı olduğunu bilmeli ve bu kişilerin yanında olacağını hissettirebilmelidir.  

Özgürlük diğer bir çok canlı gibi bizim için de içgüdüseldir; dolayısıyla her insan özgürdür, ama gençler daha çok özgürdür. Özgürlük elbette her istediğini yapabilmek değildir: ve insan, diğer canlılardan ayrı olarak, bilgi ve eğitim sayesinde özgür olabilir. Bu da günümüz gençlerine sunulan olanakların bir parçası olmalıdır. Başkan adayı gençlerin birlikte yaşama kurallarına uyarak özgürleşmelerine, içinde yaşadıkları kente sahip çıkabilecek bilinçle olmalarına, kendilerini  bilgiyle özgürleştirmelerine olanak verebilmelidir. Bu onları geleceğe hazırlayacaktır. Bunun için, yukarıda işaret etmiş olduğum “sosyal belediye” kavramının içeriği çok net olarak doldurulmalıdır. Bunu yaparken de her adayın uçan kuştan otlayan ineğe, yüzen balıktan sıçrayan kurbağaya kadar kendini sorumlu hissedebilecek ve hesap verecek güçte olması gerekir

Bütün bu çabaların getirisi, yaşamının artık sadece kendisine ait olmayacağıdır; ve bu da onu mutsuz etmemelidir. Mutluluğu ise, İstanbul’a ve topluma hizmet etmekte bulmalı, bu yüksek bilince sahip  olabilmelidir.

Belediyecilik dışında hiçbir makam, kişiye bu kadar geniş  ölçekte hizmet edebilme olanağı sunamaz. Ne var ki  bu olanak, sadece hizmeti kutsal bir görev olarak kabul edebilecek bir kimse için mutluluk vesilesi olabilir.  İşte bu, bir aday için, belediyeciliğin felsefesi ve ruhudur.

Bütün bunlar, bir adaydan beklenilenlerin ne kadar çok olduğunu düşündürebilir; ama hayır! Asıl zor olan, belediyeciliğin felsefesine ve ruhuna sahip olabilmektir. Hatta adaydan beklenilenler, bu tarih ve kültür yüklü, insanların bakmaya doyamadığı zarif ve çekici şehire hizmet edebilme onuruna sahip olacak kişinin ödemesi gereken çok ucuz bir bedeldir.

Bu şerefe ulaşacak ve görevini layıkıyla yapacak bir belediye başkanı, ahirette cennete mi gider elbette bilemem; ama eşsiz bir tarih ve kültür dünyasını içinde yaşanılır hale getirmek, cennetten bir parça içinde olmaktan farksızdır. Hele  yoksula, garibe, kimsesize yardım edebilmek, Fatih’in fethettiği, cumhuriyeti kuranların koruduğu ve ne yazdık ki uçurumun eşiğine gelmiş bir şehire hizmet etmek, her kula nasip olamayacak büyük bir  onurdur.

Böyle bir kişinin, görevi sonunda, dünyanın en dürüst, en yardımsever, en akıllı, en bilgili, en kültürlü, en başarılı yöneticisi olarak tarihte yer alacağından eminim.  İnsanları mutlu etmiş, adaletle davranmış, dürüstlüğü, sevgiyi ve özgürlüğü yeşertebilmiş bir kişinin binlerce yıllık tarihimiz içinde elbette çok müstesna bir yeri olacaktır. Bu dünyada cennet, insanların kalbindedir.

Sevgili İstanbul; tüm duygularımla, tarih bilincimle, kültürel ve milli değerlerimle seni çok seviyorum ve sana hayranım. Sana baktıkça gittikçe artan betonlaşmaya yenik düşmene, kimliğini yitirmemek için gizlenmene çok üzülüyorum. Hiç kimse, “kentsel yenilenme” gibi saçma bir kavramı kullanarak kimliğinin yok olmasına göz yumamaz; hiç kimseye böyle bir  hak verilemez. Senin hakkın, tarihin derinliklerinden gelen eşsiz nazlı bir çiçek gibi korunmaktır. Umarım seçmen ve gelecek belediye başkanı, modernleşme adına, kültürel ve tarihi bir katliama sebep olacak kararlar almazlar. Sözlerim, seni gerçekten ve bilinçle seven seçmene ve geleceğin başkanınadır.

Dr. K. Naci Ekşi

nacieksi @erna.com.tr

About Author

Bir yanıt yazın

error: İçerik korunmaktadır !!