Bir vahşetin ardından: MADIMAK…
Sivas Dayanışma Derneği (SİDAD) eski Genel Başkanı Diş Hekimi Dr. Hüseyin Özkahraman, Sivas Katliamı, Sivas Olayları, Madımak Katliamı, Madımak Olayını yıldönümü nedeniyle bir yazı kaleme aldı.

Makaleyi ON2AY Gazetesi takipçileriyle paylaşan Diş Hekimi Dr. Hüseyin Özkahraman, 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta düzenlenen Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli’nin bir grup tarafından yakılması ve çoğunluğu Alevi 33 yazar, ozan düşünür ile 2 otel çalışanının yanarak ya da dumandan boğularak hayatlarını kaybetmeleri unutmadı.
2 Temmuz 1993 tarihin en karanlık günlerinden biridir…
Sivas Madımak Oteli’nde kültür sanat etkinliğine gelen onlarca sanatçı ve aydınlar tüm dünyanın gözü önünde yakılarak katledildi. “Şeriat isteriz! Yaşasın Hizbullah! Laiklere ölüm! Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak!” sloganlarıyla insan olma duygusunu yitirmişler tarafından insanların canlı canlı yakılmasını anlatacak kelime bulamıyorum …
Bu kin ve intikam duygusu, şiddetin hiç eksik olmadığı bir Ortadoğu ülkesi manzarasını hatırlatıyor. Olay tarihinde ben Halkevleri Genel Merkezinde örgütlenme sekreteri olarak Mersin Tarsus’ta bulunuyordum. Sivas’a, doğduğum topraklara ihanetin en büyüğü yapılıyordu. Türkiye yastaydı.
Türküler sustu, toplum büyük bir sessizliğe gömüldü. Devlet acz içerisindeydi, olaylara müdahale etmek bir yana seyirci kalarak devletin içinde yuvalanmış bu karanlık odaklar aksine müdahaleyi geciktiriyorlardı. Pir Sultanları asan aşıklar diyarı Sivas, 12 Eylül öncesi Maraş’ta, Çorum’da yaşanan vahşetin benzerini bu topaklarda yaşıyordu.
Üzerine ağıtlar yazıldı ve her 2 Temmuz’da anmalara devam edildi. Unutmamak ve unutturmamak adına bu anmalar kesintisiz devam edecektir.Yıl 1994 Madımak katliamımdan bir yıl sonra da ben ve bir grup arkadaşımla birlikte İl bazında Sivas’ın o dönem iki büyük sivil toplum örgütünden biri olan İstanbul’da 6, Antalya’da bir tane olmak üzere 7 şubesi olan SİDAD (Sivas Dayanışma Derneği) Genel Başkanlığı görevini üstlendim. Diğeri de üye sayısı sınırlı olan “Sivas Hizmet Vakfı”ydı. O dönem dernek yönetiminde bilgi ve becerileri oldukça güçlü bir yönetici kadromuz vardı. Sivas Spor’un eski milli futbolcusu Cahit Ak, daha sonra Makine Mühendisleri Odası İstanbul şube başkanlığını yapacak olan Battal Kılıç, Divriği Kültür Derneği eski başkanlarından Hüseyin Gülseven, Av. Gıyasettin Subaşı, DSP’den milletvekili seçilen Av. İsmail Aydınlı, SHP Büyükşehir eski Belediye Meclis Üyesi Mahmut Karakaya, yerel gazeteci Yüksel Uygun, Mali Müşavir Hüseyin Üzüm, Mali müşavir Hüseyin Yağmur, Devlet Tiyatrolarında çalışan Hürriyet Yüksel, Leyla Unver, şu anda Sivas’ta Muhtar olan Emine Demir, Ayfer Öndeş, Payel Güllüdere , iş insanı Vahap Yılmaz, Oto Galericisi Aziz Yengin, Gazeteci Üzeyir Darıcı, Nevzat Öztürk, İrfan Şahin . Hüseyin Irmak, Av. Murat Mermer. Sendikacı Mehmet Kepez, Ali Öztürk gibi isimlerle harika işler yaptık. İstanbul’da Sivaslıların en yoğun yaşadığı Gazi’deki olaylar bu dönemde yaşandı. Bizler Sivas’ın tüm derneklerini bir araya getirerek bir dizi etkinlikler gerçekleştirdik. Sivas Madımak anmasında İstanbul’da bir dizi etkinlikler geçirdik.
Bunlardan biri de Cağaloğlu Gazeteciler Cemiyeti’nde resim sergisiyle birlikte iki gün sürecek dört oturumlu bir dizi sempozyum oldu. Fakat bu etkinliği yapmakta hayli zorlandık. İstanbul Dernekler Masası’na konuşmacıları bildiren “Sivas ateşi sönmedi, Madımak hala yanıyor!” başlıklı afişimizle birlikte müracaatımıza güvenlik nedeniyle izin verilmedi. Aslında hem afişin başlığına hem de sempozyumdaki oturumda Aziz Nesin’in konuşmacı olmasına güvenlik gerekçesiyle İstanbul Valiliğinin tebligatıyla izin verilmediğini bildirdiler.
Mehmet Metiner, Ali Bulaç, Milliyet Gazetesi yazarı ve TGC başkanı Nail Güreli,
Cumhuriyet gazetesi baş yazarı İlhan Selçuk, Halkevleri Genel Başkanı Ahmet Yıldız , İstanbul Barosu Genel Sekreteri Av. Kemal Işkın Keleşoğlu’nun konuşmacı olduğu sempozyum ve katliamın görsellerini davetlilere açan resim sergimize izin çıkmaması nedeniyle harekete geçtik.
İstanbul Emniyet Müdürlüğünde Emniyet’in o dönem en yetkili İstanbul Emniyet Müdür yardımcısı Hüseyin Kocadağ’a kendimi tanıtarak sorunumu anlattım. Bu kadar dostça ilgilenen bir emniyet mensubuyla karşılaştığımdan dolayı doğrusu çok şaşırdım. Evet bu sempozyuma izin çıktı ama dışarıdan tehdit telefonları da hiç susmadı. Sempozyum bitti ama tehditler bitmedi. Bahçelievler Yaşam Hastanesi ve Bağcılar Hastanesi’nde çalışırken okkalı bir “katli vaciptir” İBDA-C’den (İslami Büyük Doğu Akıncıları Cephesi) iki mektup aldım. Mektubu almadan birkaç gün önce Genel Merkezi Bakırköy İncirlide olan Dernek Genel Merkezimiz yine aynı örgüt tarafından, daha önceden Akit dergisi tarafından Atatürkçü ve Cumhuriyetçi dernek olarak hedef gösterilmiş ve sonrasında saatli zaman ayarlı bomba ile bombalandı. Ardından yine Akit dergisinde Atatürkçü dernek darbelendi diyerek manşetten haber yapılarak okurlarına duyuruldu. O gün 60 kişilik halkoyunları kursiyerlerinin çalışmalarını dernekte değil de başka bir spor alanında almaları olası bir katliamı önlemiştir. Adliyelerde, mahkeme koridorlarında günlerimiz geçti. İBDA-C imzalı gönderilen mektupları alarak tekrar İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ’ı ziyaret ettim. Yine sempozyuma izin çıkarmak için yanına gittiğimdeki gibi ilgilendi, sorunun çözümüne katkı sağladı. Beni o dönem İslami örgütlerle ilgilenen bölüme götürdü ve bu olayı araştırın bana rapor edin diyerek ayrıldı. Birkaç gün o birimin davetlisi olarak onlarla birlikte oldum. Çok tedirgindim. Türkiye ağır bir süreçten geçiyordu. Faili meçhul cinayetlerin, Kürt iş adamlarının kaçırılmalarının, işkencelerin artarak devam ettiği yıllardı. İsimsiz telefonlar, izlenmeler insanı tedirgin ediyordu. En büyük sorun ailemin , kendimin ve dernek üyelerinin de can güvenliğiydi. Emniyet Müdürlüğü çalıştığım hastane, ev, dernek etrafında güvenlik önlemleri alsa da kendi güvenliğimi kendim sağlamasını ihmal etmedim. 1996’da dernekteki görev sürem doluncaya kadar bu kovalamaca devam etti. Zaten Susurluk’ta Hüseyin Kocadağ’ın ölümüyle birlikte son buldu. Bugün 2023 Yapılan TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle Cumhuriyet tarihinin en karanlık en ırkçı ve İslami Hizbullah terör örgütünün mensuplarda Cumhuriyetin ikinci yüzyılında ve TBMM’de aramızdalar.
2 Temmuz Sivas Katliamını 30.cu yılında unutmadık yarınlarda da unutturmayacağız…
Her zaman ve daima…